Benim dayımın dayısı*, bilge bir adamdı. Dayı ile yeğen arasında geçen ibretlik olayı, dayım da yeğenine yani bana keyifle anlattı. Şimdi bu gerçek hikayeyi dayımın ağzından aktarıyorum.
Nuri dayım; elinde oturağıyla köy meydanında dolaşır, genç, yaşlı, çocuk kimi görse irtibat kurar; onların dünyasına girip, hemen sohbete başlardı. Çok orjinal bir adamdı, lafları falan o zamanımızın çok ötesindeydi. Baya bildiğin entel bi adamdı. Konuştuğu zaman ya yadırganır ya ne dediği anlaşılmaz ya da hepimizi hayran bırakıp kor giderdi. (Bir nevi sofist gezginmiş ‘Nuri Dayı’ sizin anlayacağınız). Bugün yaşasa sosyal medya fenomeni olurdu Allahu alem. Onunla hiç unutamadığım bir hatıram var, şöyle:
Bi gün askerden yeni gelmişim, filinta gibiyim; beyaz gömleğimi çekmişim, ayağımda ütülü pontolon, altına kösele potin… Tiril tirilim yani. Köy meydanında zımba gibi volta atarken bizim Nuri dayıyla karşılaştım. Dayımın saçı sakalı iyice ağarmış, beli bükülmüş amma ayakta duracam diye direniyor. Hemen yanına vardım, ellerine sarılıp öptüm. Dayım çay söyledi. Kısa bi hoş beş, ayak üstü askerlik anıları, üç beş lakırdıdan sonra dayımın gözü, gömleğinin cebine ilişti. Cebimde o zamanların meşhur sigarası ‘maltepe’ var. Paket, ben buradayım diye bas bas bağırıyor. Dayım, pakete şööyle bi baktı:
“Sigara içiyon mu yeğenim?” diye sordu. Ne diyeceğimi bilemedim, bi utandım bi sıkıldım ki sorma...
“Tek tük içiyorum dayıcığım” diyebildim anca.
Dayım usulca aynı soruyu bi daha sordu.
“Sigara içiyon mu yeğenim?”
Ben daha bi utangaç:
“Arada herkes gibi ben de tellendiriyorum” diye geçiştirmeye çalıştım. Bunun üzerine dayım, hafif de kızar gibi bastıra bastıra sordu:
“Evladım, sigara kullanıyor musun diye sormuyorum, şu an sigara içecek misin diye soruyorum.”
Ne diyeceğimi bilemedim. Dayım acık aykırıdır amma bu kez beni çok şaşırttı hakkatten.
“Yav Nuri dayı, hiç olur mu öyle! Hem örfümüzde, anânemizde büyüklerin yanında sigara içilmez. Bunu bilmez misin de beni zorluyorsun! Ben senin yanında sigara içmekten utanırım, sıkılırım.” diye cevabımı yetiştirdim ammaa beni de iyi terletti.
Bu lafımın üstüne dayım, yine bilgeliğini konuşturdu ve o hiç unutamadığım altın değerinde öğütlerini sıralamaya koyuldu:
“Bak oğlum, bi gün evlenirsen, hanımını çoluğunu besleyemessen, iyanete muhtaç hâle düşersen, ben de elimde bi tas bulgurla kapına gelir de, “bunu çoluğunla çocuğunla pişir de karnını doyur” dersem, işte bundan utan!
Eğer namuslu birinin namusuna göz diker de bundan dolayı hapse düşersen ve ben de senin yanına ziyarete varırsam sakın görüşmeye çıkma, benden utan!
Düşer şaşar da yetimin hakkını yersen, garip gurabanın hakkına göz dikersen, onlar senden hakkını alamaz da seni bana şikayet ederlerse, bende de ehli vukufcu olarak, arabulucu olarak seni huzuruma çağırırsam sakın karşıma çıkma oğlum, bundan da utan!
Yoksa sigara senin, para senin, sağlık senin, can senin. Kendin kazanmıssın, kendi canına kendin zarar vermişsin. Bunun için benden utanmana gerek yok.”
* Mehmet Üçpınar’ın dayısı Nuri Yücel, Konya Derbent’li Hocanın Nuri
Comments