top of page

Keşke 1,5 Milyar'ın Selman'ı Türk Olsaydı!

Güncelleme tarihi: 12 Nis 2020

Mesafeleeer…

Salman ile Selman’ı ayrı gayrı düşüren mesafeler.

Siyasi mesafeler, etnik mesafeler, refah/gönenç mesafeler. Her biri ayrı birer dinamit, ne zaman patlatırsan patlat. İç huzurumuza, iç dengelerimize tehdit. Şimdi de bizi yozlaştıran korona mesafesi.

Hepsini anlarım da şu ana kadar 1,5 milyar ders ile dünyanın en ücra yerine ulaşan Selman Kağan (Salman Khan), neden bize tam anlamıyla ulaşamamış, neden gündemimizi doldurmamış ve en çok konuştuğumuz mevzu/konu olmamış/olamamış bir türlü anlamam.

Selman bir eğitim devrimcisi; bilim, müslümanın yitik malıysa onu bulup kucağımıza, parmaklarımızın ucunda bir tık mesafesine, üstelik bedava getiren mücadeleci ruh. Neden halâ tanımıyoruz? Yoksa yine engelleniyor muyuz? Parmaklarımız klavye üzerinde dans ederken bir tek “Selman”ı mı yazamıyor? Çook uzaklarda, taaa Amerika’da oturduğu için mi? Ah bu mesafeleeer…

Mesafeler bizim için uzun, küresel efendiler için kısadır. Bu hep böyle olmuştur. İki şeyin dinamikliği bu kuralı değiştirmemiştir:

1- Her alanda mesafeler sürekli kısalmaktadır.

2- Küresel efendiler sürekli değişmektedir.

Ancak o mâlum/bilindik ilke değişmemiştir: “Zavallılar için mesafeler hep aşılmazdır ve her zaman bir efendi vardır.” Ve elbette toplumlar, eğitim fırsatını yakalayabilecekleri kadar kendi başlarına buyruk bırakılamazlar.

“Dünya küresel bir köye dönüştü, küresel kardeşlik, sınırları zorluyor. Çünkü insanlık için mesafeler ortadan kalkmıştır artık.” Bu mavallar, hem fiziksel hem de siber anlamda; ‘dünyanın aynılaştığı, kolay ulaşılabilir olduğu ve tek bir şehir devletine dönüştüğü, dolaysıyla erdem ve demokrasinin yükseleceği, refahın daha çok paylaşılacağı’ gibi yalanları zihnimize kazımakla meşgul. (Oysa tam tersi; otoriterlik daha bir revaçta, etnik çatışmalar giderek hız alıyor. Sonuç, din/kültür temelli büyük bir savaşa doğru hızla yol alıyoruz.) Bu meyanda/yeri gelmişken mesafelere meydan okumak, her babayiğidin harcı değildir.

Arada küreselleşmeye karşı çıkanlar da olmuyor değil. Kim mi? Tabi ki yükselişte olan güçler. Bu güçler ne zaman zirveyi zorlasa durumlar değişir: yükselen güç küreselliği savunur, tahtı sallanan güç küresellik karşıtı tavır alır. Örnek: on yıllarca küreselliğin amansız savunucu ve nimetlerinin faydalanıcısı ABD, zirveyi zorlayan başkası olunca (muhtemelen Çin) birden küresel karşıtı oluverdi. Şimdilerde Çin daha çok küreselci. Neyse, konumuz bu değil Allah’tan.

Küreselleşme ve evlerimize kısılma ikileminde karantinamızın, “ev içi sınırlanma” ötesine şimdilik geçmemesine seviniyoruz. Bize açtığı yeni ufukları, yeni fırsatları seyrediyoruz. Mesela, çocuklarımızın bedenen ve zihnen büyüdüğünü farkettik. Rep’in pop’u geberttiğini keşfettik. Herkesin gözetlendiğini ancak bizim evimizi dahi gözetlemediğimizi fark ettik. Bir de mektupla eğitimi keşfettik. Hani o çocuklarıyla ilgilenmeyen babanın durumunu gösteren meşhur Zeki-Metin kabaresinde baba çocuğunun okula gitmeden mektupla eğitim aldığını iddia ediyordu ya. Şimdi gerçek oldu. Önce okuldan mesaj geliyor (e-posta), sonrasında öğrenci bilgisayardan veya keyfine göre televizyondan bir şeyler izliyor (biraz da şekerleme çaktırmadan). Al sana uzaktan eğitim. Oysa, bütün dünyanın tanıdığı kahramanımız, bunu kökten çözmüş. Peki, kim bu Salman Khan (Selman Kağan)?

Selman, 1976 ABD doğumlu, babası Bangladeş, annesi Hindistan kökenli, müslüman ve ABD vatandaşı. Elektronik mühendisi. Dünyanın en iyi üniversitelerinden birisi olan MİT mezunu. Matematik, bilgisayar ve işletme dallarında lisans/yüksek lisans dereceleri var. 2004'te kuzeni Nadia'ya hazırladığı matematik dersi videoları ile uzaktan ders verirken, benzer ders isteklerine her yerden talep patlaması üzerine, youtube videoları hazırlamaya başlar. Ardından 2006’da "herkese her yerde dünya standartlarında bedelsiz eğitim" sloganıyla eğitim seferberliği başlattı.

Dünya genelinde 617 milyon çocuğun temel matematik ve okuma becerileri eksik, yani zır cahil yetişiyor. Bu onların kaderi olamaz. Unutmayın sömürgecilerin en sevdiği tipler; mesafelerini aşamamış, kendiliğinden cahil olan toplumlardır. (İkinci sırada uğraş vererek cahil bıraktıkları topluluklar gelir). Selman tam da bu noktada öne atılıp o çocukların elinden tutan kahramandır. Şöyle diyor; “Biz, ihtiyaç duydukları eğitimi veren kâr amacı gütmeyen bir kuruluşuz ve yardımınıza ihtiyacımız var. Bir çocuğun hayatının seyrini değiştirebilirsiniz.” Bu sese kulak vermek gerekmez mi?

Arama motoruna “Khan Akademi” yazdığınızda karşınıza 257 milyon sonuç çıkıyor. İlk baştakiler, siteye ücretsiz üyelikle ilgili. Sonrasında deryaya dalıyorsunuz. Dünya genelinde 36 dil ve 190 ülkede 100 milyon öğrenci, Khan Akademi ile öğreniyor. 2 Milyon öğretmen ise Khan Akademi’den derslerinde faydalanıyor. 10 Bin video ve 150 bin interaktif alıştırma ile şu ana kadar 1,5 milyardan fazla ders takip edildi.

Türkiye ise bu seferberlikle, sivil kuruluşlar aracılığıyla 2012’de tanışabildi ve Milli Eğitim Bakanlığınca ülke genelindeki okullara 2015’te ulaştırıldı. Şu anda 5 bin Türkçe ders videosuna EBA üzerinden erişilebiliyor.

Şimdi Khan Akademi’yi iyice tanıyalım:

► Eğitim anlayışı, tam öğrenmeye dayanıyor. Sınavdan 90 alan bir öğrenci bile aslında öğrenim hayatına yüzde 10 bir kayıpla devam eder. Bu eksik bilgiler, bir sonraki konunun temelini zayıflatacağından bunun çözülmesi gerekir.

► Öğrenci, her konuyu tam olarak % 100 öğrenerek ustalaşabilir. Elbette her öğrencinin kendine has öğrenme hızı vardır. Yapılması gereken, % 100 öğrenme gerçekleşene kadar bir sonraki aşamaya geçmesine izin vermemektir.

► Sorun yaşayan öğrenciler, geçmişte öğrendiği konuları tekrar ederek desteklenir ve daha yavaş bir hızda fakat eksiklerini kapatarak tam anlamıyla konuya hâkim olacak şekilde ilerler. Hızlı öğrenen öğrenciler ise ileri seviyeli konulara, diğer öğrencileri beklemeden geçebilir.

► Öğretmenler, her öğrencinin kişisel ihtiyaçları doğrultusunda planlama ve yönlendirme yapar ve zorlanan öğrencileri ilgili ders videolarına yönlendirirler.

Görüldüğü gibi temel felsefesi, her eğitimcinin bilip uyguladığı şeyler. Dünyayı yeniden keşfetmemiş. Bir elektronik mühendisi, dünyayı sallayabiliyor. Üstelik yola çıkarken ilk yaptığı şey yeğenine ders anlatmak üzere video çekmek. Sermayeye ihtiyaç duymuyor. Karmaşık süreçler ve altından kalkılmaz bilgisayar kodlarıyla örüntülenmemiş. Devlet adına iş yapmıyor, devletten yardım almıyor (tamamen sivil inisiyatif). Küresel aktörlerin oyuncağı olmuyor, onlara hizmet etmiyor. Müslüman olduğu için önünün kesileceği saplantısında değil. ‘Doğu’lu olduğu için kaale alınmayacağı kompleksine yenik düşmemiş. Bir tek gayesi var: insanlığa hizmet.

Hadi hayal kuralım: Selman Türkiye’de doğmuş olsun. Durumlar aynı. Yeğenine ders vermeye başlıyor ve eğitim seferberliği başlatıyor. Sizce Selman’a çelme atan olmaz mı? Kıskanıp her türlü hainliği yapmazlar mı? Karalamalar gırla gitmez mi? Elini sallasan bir ajana çarpan güzel ülkemde hain odaklar kumpaslar kurmaz mı? Yaparlar elbet… Kurarlar elbet…

Ne olursa olsun yine hayali bile güzel. ”Keşke 1,5 Milyar'ın Selman'ı Türk olsaydı!“

49 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page